- gidiyordu
- е́хал
Türkçe-rusça sözlük. 2013.
Türkçe-rusça sözlük. 2013.
Osvaldo Daniel — El Clon character First appearance Grown up: Fibras Sentimentales (Episode 71) Created by Glória Perez Portrayed by Mauricio Ochmann (20 years old) … Wikipedia
ağaçlı — sf. Ağacı olan İki yanı ağaçlı yol ta dış kapıya kadar uzayıp gidiyordu. M. C. Kuntay … Çağatay Osmanlı Sözlük
aralıksız — sf. 1) Birbirine bitişik olan, aralarında açıklık bulunmayan 2) zf. Sürekli, aralık vermeden Her şey boyuna değişiyor, aşılıyor, en iyiye, en doğruya, en kolay ve en verimliye yönelen bir gelişim aralıksız sürüp gidiyordu. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
arık — 1. sf., esk. Zayıf, cılız, kuru, sıska Arık, zayıf bir buzağı kuyruğunu sallayarak gidiyordu. M. Ş. Esendal Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller arık ata kuyruğu da yüktür arık etten yağlı tirit olmaz arık öküze bıçak çalınmaz 2. is., hlk. 1) Ark… … Çağatay Osmanlı Sözlük
berberlik — is., ği Berberin yaptığı iş O küçücük dükkânda baba mesleği berberlikle altı yıldır geçinip gidiyordu. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
boşalmak — nsz 1) Boş duruma gelmek, içinde bir şey kalmamak, inhilal etmek 2) Dışarıya akmak, dökülmek 3) Gevşemek, açılmak Sicim gitgide boşalıyor, gemi hafif yana yatarak pupa gidiyordu. S. F. Abasıyanık 4) mec. Derdini, sıkıntısını birine anlatarak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
cep harçlığı — is. Bir kimseye ufak tefek gündelik harcamalarını karşılaması için verilen para Cep harçlığımı bile annemden almak gücüme gidiyordu. A. Erhat Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller cep harçlığını çıkarmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çelme — is. 1) Çelmek işi 2) Birini yere düşürmek için ayağının önüne ayak uzatma Bir itişme, bir bakışma, bir yanındakine çelme vurup öne geçme yarışıdır gidiyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Arkadan hafifçe bağlanan baş örtüsü Atasözü, Deyim ve Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
eğlemek — i 1) Durdurmak Deveniz gidiyordu eğleyemedim / Kıratın boşanmış bağlayamadım. Halk türküsü 2) Oyalamak Beni işler eğledi de vaktinde yetişemedim. 3) Avutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
esassız — sf. 1) Sağlam bir temele dayanmayan, köksüz, asılsız Esassız bir iş. 2) Doğru olmayan, yalan Bazen bir toplum, olduğu gibi esassız, çok abartılmış, yanlış rivayetlere kapılıp gidiyordu. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
garazlı — sf. Kin güden, garazı olan Güzellik ilahesi değildiler ama bu garazlı çirkinleştirmeler çok ileri gidiyordu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük